Evvel zaman içinde kalbur saman içinde şahların şahı, ulu ve görkemli bir Gölge Şah varmış. Ulu olmasına pekçe uluymuş ama onun kim olduğunu, yerini yurdunu efendime söyliyim nasıl göründüğünü filan kimsecikler bilmezmiş. Zira gölge şahın da bunu uzunca uzadıkça anlatacak zamanı hiç yokmuş. Zira hep yolculuk halindeymiş. O uzun ve yorucu yolculuklarda ona her zaman eşlik eden bir öküzcük varmış. Topal bir öküzcük. Gölge şah gibi bu topal öküzcük de karaymış, kapkara. Gölge şah, dünyanın dört bir yanına hep bu öküzün sırtına bağladığı arabası ile gidermiş. Seyahatlerinin zamanlamasını göre ve yıldızlara bakarak yaparmış. Ayın nerede olduğu, yıldızların nerede durduğu son derece önemliymiş. Çünkü öküz arabasında taşıdığı koca kazanında yaptığı iksirler yıldızlar tam olması gereken yerdeyken kaynatılırsa tutarmış. Bazı yollar ve geçitler ay suları indirdiğinde açılır, bazı gizemli kapılarsa ay suları kaldırdığında görünümüş.
Topal öküzcük Gölge Şah’ın arabasını çekmekten pek mutluymuş. Aslında kendi öküz hali ile nasıl olup da böyle önemli bir iş yaptığına hayret eder, bu pek öküz hali ile bir hata etmemeye son derece ihtimam gösterirmiş. Yorulsa bile belli etmez zaten topallayan bacağı misal fazlaca ağrısa bile arabayı sarsmamak için elinden geleni yaparmış. Gölge şah ile birlikte dünyanın dört bir yanını gezmiş dolaşmış. Gölge şah dünyanın 8 gizemli köşesine yılın farklı zamanlarında erişir ve orada ateş yakarmış. Ateş yaktığı köşeler, dünyanın kutsal ormanları olurmuş. Onun ateşi yerde yanarken Gölge Şah öküzü ile ormanı terk eder, onlar ormanda giderlerken tenleri ay gibi parıldayan pelerinli kadınlar gece yarısında ateşin etrafına giderlermiş. Gölge şahın dediğine göre o ateş olmasa ve kadınlar ateşi kutsamasa yeryüzü soğuk bir kıştan hiç kurtulamazmış. Topal öküz kışı severmiş ama yazın güneşi çok severmiş hatta güneş altında dere kıyısındaki balçıklara sürtünmeyi daha da çok severmiş. Bu nedenle mevsimlerin çarkını gölge şahla birlikte döndürmekten gurur duyarmış.
Gölge şahın bir diğer önemli işi ise Dünyanın yanan kütüphanelerini küllerinden yeniden diriltmekmiş. Bunun için bir seferinde, her mevsim dünyanın başka bir köşesinden toplayıp da öküz arabasına koyduğu malzemeleri Şubat 1’nde Pers Kütüphanesinin olduğu yere yığmış. Sonra 7 farklı çölden getirdiği kumları sermiş zemine. kumların ortasına, kutsal ormanlardan getirdiği büyülü odunlarla mor ve yeşil, çatır çatır çatırdayan kuvvetli bir ateş yakmış. Kazanı kurmuş ve kaynatmaya başlamış. Kazan kaynadıkça Gölge Şah kazanı karıştırmış. Kazan kaynadıkça karıştırmış. Nihayetinde kazanın içindekiler balçık gibi bir hal aldığında ateşleri söndürmüş. Gecenin zifiri karanlığında garip sözler mırıldanırken o balçık sıvısını yanmış kütüphanenin kalıntılarının 5 köşesinde sürmüş. Ardından büyülü sözler içeren bir şarkı söylemeye başlamış. Civar köylerde onun şarkısını duyanlar, şarkı ile sarhoş olmuşçasına yavaş ve mahmur adımlarla gelmişler karanlık kumların üzerine. Orada birlikte dans etmişler ve zifiri karanlıkta kütüphane, o küllerden biçimlene biçimlene yeniden oluşmuş. Şarkıyı duyan herkes, o kütüphanenin kitaplarından okumuş, okuduklarını başkalarına anlatmış. Böylece kütüphanenin unutulmuş kitapları zihinlerden zihinlere yayılmış.
Öküzün yapmaktan gurur duyduğu bir başka iş ise göçmen kuşların ve vahşi hayvanların yıkılmış veteriner hastanelerini yeniden inşa etmeleriymiş. Gölge şah uçuş yollarındaki önemli konaklama alanlarına asırlar evvel yapılan bu veteriner hastanelerini de binbir özen ve büyü ile ayağa kaldırmış. Bu konaklama alanları ormanla suyun bir araya geldiği yerlermiş ve orada bereket çok olurmuş.
Her sene yaptıkları gibi o senede Dünya’nın 8 köşesine tam da vaktinde gidip büyülü odunu yakmaları bir de yollarda eski hastaneleri diriltmeleri gerekiyormuş gene. Bu oldukça meşakkatli bir işmiş. Öküzse aslında topal bir öküzcükmüş ve o sene ağır geçen kış topal ayağını her zamankinden fazla aksamasına neden oluyormuş. Ne kadar özense, dikkat etse de öküz arabasını eskisi gibi çekememiş. Ormanın içinde o yürürken kenarlara savrulup yol veren ağaçların açtığı yolda, bir kaç aksak adım attıktan sonra acı içinde devrilmiş. Öyle çok canı acımış ki devrildiği yerden bir türlü kalkamamış. Sonra oracıkta acıdan bayılıvermiş.
Gözlerini açtığında binbir emek ve büyü ile dirilttikleri bir veteriner hastanesinde bulmuş kendini. Ayağının sancısı devam ettiğinden sıcak bir ahıra benzeyen bir odada yatar halde duruyormuş. Ayağa kalmaya çalışmış ama başaramamış. Tedavisinin ne zaman işe yarayacağını merak etmiş ve bir an evvel dönmek istemiş işine. Ama veteriner doktorlar dönemeyeceğini, vücudunun iyileşmesi için zamana ihtiyacı olduğunu söylemişler. Gölgeşah oldukça endişeli bir halde sürekli ziyaretine geliyormuş. Öküz becerebildiği kadarı ile sormuş, Dünyanın 8 köşesine ateş nasıl yakacağız diye, Gölge Şah yakmayacağız demiş. Bu sene kış çetin geçecek. Hakikaten kış öyle çetin öyle zor geçmiş ki, ambarlardaki her şey tükenmiş. Bütün hayvanlar uzun kış uykularında her zamankinden fazla kilo vermişler. Baharın gelmesini uzun uzun boşuna beklemişler çünkü o sene bahar gelmemiş. Kış sadece birazcık hafiflemiş sonra gene bastırmış.
Bir türlü gelmeyen bahar öküzü iyice tedirgin etmiş. Çok zor da olsa ayağa kalkmış tutturmuş Gölge Şah’a baharın ateşlerini yakmaya gidelim diye. “Gidemeyiz.” demiş Gölge Şah, “Sen iyi olmadan gidemeyiz.” Ama kış çok uzadı. Bahar gelmezse insanlar ve hayvanlar nasıl geçirirler bu uzun seneyi? Peki başka bir öküz bulsan?” Gölge Şah büyük bir şefkatle öküze bakmış ve şöyle demiş: “Benim düşünceli öküzüm, senden başka hiç bir öküz bu dünyada o büyülü odunları taşıyan arabayı çekemez?”. “O zaman ben çekeyim, kendimi daha iyi hissediyorum.” Gölge Şah veteriner hekimlerle konuşmuş ama hekimler öküzün henüz ayaklanacak kadar güçlenemediğini söylemişler. Öküz kabul etmemiş, iyiyim ben o kadar insanın hayvanın üşümesine ve bu kıtlığa sebep olamam demiş. Ağlamış. Gölge Şah Öküzünün sırtını sıvazlamış ve ağlaması durana kadar sabırla beklemiş. Sonra dönmüş ve öküzün kara gözlerine bakıp şöyle söylemiş. Kara ve uzun bir kış olacak bu sene. Bahar gelmeyecek, yaz gelmeyecek. Ama sen iyileşeceksin. İnsanlar ve hayvanlar ısınmanın ve karınlarını doyurmanın başka yollarını kullanacak. Çetin geçecek hepimiz için. Benim güzel öküzüm ama sen iyileşemezsen bundan sonraki tüm seneler hep kış olacak. O nedenle iyileşmelisin.”
Bunun üzerine Öküz kendini biraz daha iyi hissetmiş. Biraz daha çokça düşünmüş. Bedeninin iyileşmesi için istirahat etmiş ve iyi beslenmiş. İlaçlarını almış. Zor bir kışın ardından soğuk ve bahar olduğu anlaşılmayan bir bahar, yaz olduğu anlaşılmayan bir yaz geçmiş. Gene soğuklar iyiden iyiye artmış. Zaman Şubat başına kadar gelmiş. Şubatın o ilk gecesi, çok ağır bir büyülü odunu Gölge Şah sürükleye sürükleye veteriner Hastanesinin devasa şöminesine kadar getirmiş. Öküz her zamanki gibi gene şaşırmış, iskelet gibi ince ve upuzun olan Gölge Şahın bu dev kütüğü nasıl taşıdığına. Büyülü odunu şömineye koyup yaktığında hastanedeki herkesin gönlü sıcacık olmuş. Büyülü odunlar böyle yanarmış, alevleri binbir renk olurmuş ve ilkin yürekler ısınırmış. Yüreği ısınırken öküz Gölge Şah’a bakmış, ardından ayağa kalkmış. Gene topalmış ama artık aksak bacağı ağrımıyormuş. O gece hastanede güzel bir şölene konuk olmuşlar. Şöleni neşe ve keyifle atlattıktan sonra Dünya üzerindeki bitmeyen yolculuklarına gene birlikte seyahat etmişler. Bir daha öyle uzun ve soğuk bir kış olmamış. Neşe ve mutluluk dolu bahar ve yazlar, kütür kütür yanan odunlarla geçen keyifli kışlar ve sonbaharlar yaşamışlar.
Comments