"Ne oldu?" Atasagun, karanlıkta sessiz bir anda sokuldu ve sordu Aylensis'e. Aylensis yanıt vermedi. Kendisini o geceden sonra kötü hissediyordu.
"Konuş benimle"
Aylensis kızdı. Suskunluğunu sürdürdü. Saçlarının kızılları arasında griler görünmeye başlamıştı. Kısa bir vakte, mağarasına gitmezse Gulyabaninin söylediği kadar çirkin ve yaşlı bir kadına dönüşeceğini biliyordu. Atasagun'a baktı. Mavi gözlerine, suskun kaldı sonra. Ona kızgındı, kırgındı. Geri döndüğünde her şeyin düzeleceğini düşünmüştü. Bu seneler öncesiydi. Artık çok geç olduğunu anlıyordu.
Atasagun, hiçbir şeyden habersiz, sanki dün gitmiş gibi davranıyordu. Aylensis o gittiğinde Titrek Orman'da kalmıştı. Çatırdayan evin sadık bekçilerinden biri olmuştu hatta. Alahçın Nene'nin kokusunu aramıştı. Ormandaki tüm taşlara ve köklere sormuştu Alahçın Nene'yi. Atasagun'la anılarını tekrar tekrar düşünmüştü. Aylensis ormanda dolandıkça, eski anıları hatırlamaya çalıştıkça ve orman sessizleştikçe bir şeyler değişmişti. Aylensis ormandaki herkesi, sesleri özlemişti. Ormanın canlı, neşeli hayatını özlemişti.
Gitmenin çok zor olduğunu düşünmüştü hep. Öyle inanmıştı. Ama sessiz ve kimsesiz ormanda kaldıkça kalmanın daha zor olduğunu anlamıştı. Sabahları senelerdir olduğu gibi uyanıp Alahçın Nene'nin çatırdayan evine koşuyordu. Ocakta tüten çayı ve kızarmış ekmeği, sotelenmiş mantarı ve közlenmiş biberleri yemek için. Oradaki çocuklarla oynamak için. Atasagun'a sataşmak için. Oysa ormanda ne Alahçın Nene, ne Atasagun, ne çatırdayan evin mahsun neşeli çocukları, kimse yoktu. Aylensis'e bu duruma alışmak çok zor geldi.
Minik büyüler yapmaya başladı. Sabahları eski günleri ona hatırlatacak büyüler. Alahçın Nene, haylaz çocuklar, dumanı üstünde kahvaltı masası neredeyse canlı gibi göründü gözüne. Sonra başka anıları çağırdı tekrar. Başkalarını da. Eğlenceliydi. O anıların içinde dikkat etmediği bir sürü ayrıntı olduğunu fark etti. Erik marmelatının renginin ne kadar parlak olduğunu. Alahçın Nene'nin masasındaki kaymağı en çok Alahçın Nene'nin yediğini, 'belki de bu yüzden memeleri o kadar kocamandır' diye süşündü o zaman. Bahçede oynadıklarında ne kadar çok güldüğünü. Herşeyi hatırlamak tekrar yaşamak öyle güzeldi.
Sonra anıların her birini tek tek geri çağırdı. Her birini tek tek yeni baştan yaşadı. Ve her şey gibi anıların da bitebildiğini gördü. Yeniden boş ve sessiz ormana uyanmak bu sefer ona daha acı geldi. Belki ilerki yamacı aşabilse At Adam'ların yanına gidebilirdi. Belki ormanın kuytu köşelerine gitse cazılara yaklaşabilirdi. At Adamlarla gökyüzünü okumak, ayın ve yıldızların anlattıklarını dinlemek, Atasagun buradayken iyiydi. Heyecanlıydı. Ama o ormanda kalmayı tercih etti. Ormanda kaldıkça ürktü, sessizlik ona ağır geldi. Alahçın Nene'yi tekrar aradı, ağladı.
Ve bir gün daha tekinsiz büyüler yapmaya karar verdi. Anıları yeni baştan yaşatacak büyüler. Cazılar kitabında anılar bir kere hatırlanır ve geri çağrılır olanca gerçekliği ile. Dahası yasaklanmıştır. Aylensis ne tehlikesi olacak diye düşündü. Cazıların kurallarını kim hatırlıyordu ki? Biraz meşe palamudu, biraz domuz avşağı topladı. Bu büyü için bir taze ölünün kanı gerekliydi. Aylensis kimseyi öldürecek bir cazı değildi, ormanda pusu kurdu. Kurtların avını bekledi. Saklandığı taşın kıyısından ormanı gözledi. Nihayet omuriliğindeki tüygaçların diken diken olduğunu hissetti: Av anı gelmişti. Aylensis'in o güne kadar gördüğü en ama en güzel geyiği avladı kurtlar. Aylensis elinde bir kase ile atıldı ava. Birkaç damla kan aldı. Ve koşarak iksir kavanozuna gitti. Yaptığında bir hata görmedi. İksir kavanozuna damla damla taze kanı akıtırken. Büyü bu nedenle yasak olmalı diye düşündü. "Ben kimsenin ölmesine sebep olmadım." Ve iksirin başında kaynatmaya devam etti. İksiri kaynattıkça izledi. Kaynayan kazanın içinden kimi zaman sesler gürültüler yükseliyordu. Kendisini tutamadı Aylensis, kazana baktı. Dönüp duran sıvının üzerinde geçmişin görüntüleri sönüp tekrar beliriyordu. Hava kararınca Dolunay doğru gökyüzüne. Kazan dolunayın ışığını alacak bir yerdeydi, içi aydınlanınca Aylensis, kenardaki ağacın üzerine gece boyunca kaynayacak kazanı seyretmek için bir kedi gibi kıvrıldı kazanın üzerindeki ağacın kuvvetli dalına.
Bir görünüp bir kaybolan görüntüleri izlemek, sesleri ve gürültüleri duymak istiyordu. Oysa cazıların kaynayan iksirin içine bakması da uygunsuzdu. Aylensis baktıkça ağladı, kazan kaynadıkça iksire Aylensis'in ay ışığında ışıldayan gözyaşları da düştü. Ondan önce tüm cazılar orada yaşamıştı, hür ve özgür. Doyasıya severek ve sadık. Örselenmeden, böyle yapayalnız kalmadan: Yaşlanana kadar. Aylensis neden diğer cazılar kadar hakkı olan bir mutlu hayattan mahrum kaldığını merak etti.
Comments