Sabah uyandığı zaman Aylensis boş hissediyordu. Gözyaşı şişeciklerinden birini daha alıp yarığın kapı eşiğinde kırdı. Grimsi bulutlar yükselirken içinden kızıl saçları ışıldayarak çıktı. Kendisini çok zinde ve çevik hissetmesine rağmen yavaşça indi merdivenleri. Daha da yavaş şekilde ormanda salındı. Orman hareketlenmişti, cazılar, orman kadınları ve at adamlar telaşlı koşuşturmalarına dönmüşlerdi. At adamların sayısı az görünüyordu bile. Anlaşılan çoğu kayalık dağlarına dönmüştü. Canadam'a bakındı Aylensis. Canadam da ona baktı. Sessiz bakışlar attılar birbirlerine. Sonra Canadam geldi. Bir şey demedi. Sarıldı Aylensis'e. Aylensis de Canadam'a sarıldı. Her zaman nasıl olup da bir at insanın bu kadar temiz ve sabun gibi koktuğuna şaşırıyordu. Gene aynı şaşkınlığı hissetti. Bir de evinde gibi hissetti. Gözleri dolar gibi oldu ama ağlamayacaktı Aylensis. Kızıl saçları rüzgarda dalgalandı. Sonra o da gidip ağacın kovuğunda hazırladığı evine yerleşti. Çatırdayan evi gözledi.
Çatırdayan evin içi ise karmakarışıktı. Zersenil bütün geceyi uyuyarak geçirmiş olmayı kendisine yediremiyordu.
"Beni neden uyandırmadın?" diye sordu tekrar tekrar Koca Adam'a.
"Neden uyandırmalıydım?" dedi sonunda sinirlenerek Koca Adam. "Seni ısıttım ve uyumana izin verdim. " sonra şöminenin kenarına oturdu. Sanki en önemli görevi şömineyi yanar halde tutmakmış gibi sürekli ateşi besledi. Ateşe baktı ve Aylensis'i düşündü.
"Başım çok ağrıyor" dedi Atasagun. Saçlarının önünde bir tutam beyaz saç görülüyordu. Koca Adam baktı ona, "Dün Aylensis'in saçlarının bir tutamı beyazlaşmıştı. Nasıl bir karanlık varlıksa hayalet?" dedi.
"Hayalet değildi, Aylensis'ti o!" dedi Atasagun. Ve omuzları çökkün bir şekilde içini çekti. Çaresiz hissediyordu. "Ona çok haksızlık ettim." dedi sonra. "Kendimi affetmeyeceğim."
"Dünkü hayalet Aylensis değildi" dedi Zersenil. Koca Adam sessiz kalarak baktı onlara. Zersenil her seferinde Aylensis'i kötüleyecek bir şey söylerdi. Bu sefer ne diyeceklerini iki adam da merak etti.
"O senin hayaletindi Atasagun." dedi Zersenil. Aylensis seni korumaya çalıştı. Ama senin hayaletin, senin pişmanlığından, özleminden, gerçekleşmeyen hayallerinden ve geçmişin sende iz bırakan anılarından beslendiği için çok güçlüydü. O da durduramadı. Eğer Aylensis'in de saçı beyazladı ise o da kendi hayaletini görmüştür." dedi sinirle. Sonra döndü. "Kişinin kendi hayaleti ancak kendi ruhunu söndürür. Gücünü keser. Bu dünyaya ait olan varlığının özüne zarar verir. Bu nedenle ben önüne geçtim, bana zarar vermez diye."
"Ama sen de bayıldın." dedi Koca Adam gülümseyerek. Zersenil "Bunu beklemiyordum." dedi. Birşeyleri, heleki böyle efsunlu şeyleri bilememek ona kötü hissettiriyordu.
"Yedi yetim nerede?" diye sordu Koca Adam.
"Buradayız" diyerek içeri girdiler. "İyi misiniz?" dedi Peyma. Zersenil ile sarıldılar.
"Nerdeydiniz? Gece o haliniz neydi?" diye sordu Zersenil."
Bildikleri kadarını anlattılar ama yerin altı hakkında fazla bilgileri olmadığını da eklediler.
"Gece burada olmamız ormanı daha da tekinsiz hale getiriyor." dedi Peyma.
"Belki de daha iyi oluyordur." dedi Zersenil. "Ormanın bu karanlığı yere ait bir şeyin burada olmasından kaynaklanıyor ve sizin diğer halleriniz yani yerin yedi efendisinin sözünü tüm karanlık varlıklar dinliyor." dedi Zersenil.
Bir sessizlik oldu.
"Hayaletler dinliyor gibi değildi." dedi Atasagun.
"Hayaletler yerin altına ait değildir" dedi yedizlerin yedisi birden. Sonra gene sessizlik oldu. Gergin bir hava vardı.
"Ben hava almaya çıkacağım ve Aylensis'e bakacağım." dedi Atasagun ve çıktı dışarı. Atasagun'un çıktığı anda Aylensis gördü onu. Ama kovuğa girdi ve kovuğun karanlık bir köşesine çekildi.
Atasagun kovuğun kenarına geldi. Rüzgar çanı vardı kapıda, onu salladı ve bekledi. "Aylensis" dedi ama yanıt alamadığında ilerledi. Ormana ilerledi. Sakince daha evvel Aylensis'le buluşmayı en çok sevdikleri yerlere gitti ve düşündü. Gece karanlığı iyice çöktürene kadar ormanda dolaştı.
O ormanda dolaşırken hava serinledi. Sonbaharın son sıcakları -pastırma yazı- mı derlerdi- oraları terk etti ve güneş batmadan biraz evvel senenin ilk karı düşmeye başladı. Karın yağması vadi halkına iyi hissettirdi. Çatırdayan evin etrafı artık bir kamp alanından ziyade bir köy yerine benziyordu. İnsanların ve cazıların, çeşitli orman varlıklarının bir arada yaşadığı bir köy. Aylensis, kar biraz daha atıştırdığında çatırdayan eve doğru yürüdü. Yürürken böyle düşünüyordu. Oysa vadide eskiden beri olabilirdi bu. Ama cazılar dağınık yaşamayı tercih etmişlerdi hep, at adamlar sarp kayalıkları ve ormanın büyülü varlıkları da kuytularda birlikte ama saklanarak yaşamışlardı. Onları bir araya getiren şey ne acaba diye düşündü. Ve kızarak ellerini yumruk yaptı. Saçları daha da kızıllaştı o zaman.
"Sevgi" dedi Canadam.
"Ne?" dedi Aylensis? "Artık düşüncelerimi mi okuyabiliyorsun?"
"Hayır" dedi. Düşüncelerini değil ama mırıldandıklarını duyabiliyorum." dedi Canadam.
"Mırıldandığımı fark etmedim." dedi Aylensis. Sonra bir süre durdu. Üşüyordu.
"Söyle" dedi Canadam.
"Korkudan bence" dedi. "Güvende olmak istedikleri için"
"Orman çok ürkütücü, evet."
"Korkuyorlar"
"Hepimiz bilmediğimiz şeylerden korkarız" dedi Canadam. Korktuğumuzda bize güven veren yere ve sevdiklerimize gideriz. Bir arada olmak, dayanışmak isteriz." dedi. Aylensis şüphe ile baktı.
Sonra yürümeye devam edip çatırdayan eve girdi. Şöminenin yanındaki Koca Adam'ın yanına oturdu. Kimse ile fazla konuşmadı o akşam. Ama Zersenil ilgilendi onunla. Birlikte sessizce oturup dışarıdaki kar yağışını izlediler. Atasagun çok geç bir saatte geldi eve. O gelmeden odasına çekilmişti Aylensis ve kapısını sıkı sıkı kapatmıştı.
Comments